22 Aralık 2012 Cumartesi







“ERİŞİLEBİLİR-YÜRÜNEBİLİR” KENT/KENT İNSANI


Yazıyı okumadan önce ve okuduktan sonra kendinize “Yaşadığım kent erişilebilir bir kent mi?” diye sormanızı tavsiye ediyorum. Hareket dezavantajı olmayan “normal” insanlar küçük bir aldatmacanın, farkında olamama durumunun içindedi uzun zamandır. Hareket kısıtlılığı olanlar ise doğrudan engellere maruz kaldıklarından ilk tepki gösterenler oluyorlar. Hal böyle olunca bu sorun sadece itiraz edenlerinmiş yani bir azınlığın sorunuymuş gibi algılanıyor ve etki alanı yeterince genişlemediğinden çözüm arayışı, üretimi ve uygulaması gecikiyor da gecikiyor.
Demek istediğim bir kentte transfer olmak kadar transfer süreci de bir o kadar önemli. İstanbul’lu ve diğer büyük kent insanları bir yerden bir yere güç bela ve güvenli olmayan şekilde gitmeyi uzun zamandır kanıksamış durumda. Ama bu algının kırıldığı ve farkındalığın oluştuğu dönemleri yaşıyoruz son zamanlarda. Olması gerekenin bu olmadığı, küresel dünya etkileşimi ve hızlı iletişim ağlarının da yardımıyla dünyanın dört bir yanından iyi örneklerin göze çarpmaya başlamasıyla anlaşılıyor.
Özetle bir kentin erişilebilirliği “herkes” için olduğunda anlamlanıyor ve işlev kazanıyor. Türkiye nüfusunun %10’u düşünülmeden yapılan hiç bir müdahale ya da uygulama tam anlamıyla olmuş ya da sonuçlanmış değildir. İnsanlık hareket ederek medeniyeti yaymıştır, hareket eden insan sayısı eksilen bir toplum telafisi zor zararlar alır ve büyük zaman kaybeder. Kimse hareket edecek kesimin kimler olacağına tekil düşüncelerle karar veremez. 60 yaş üstü insanların da tekerlekli araçlara bağlı hareket eden insanların da sürdürmeleri gereken bir sosyal yaşamları olduğu fikrini dışlayan bakış açıları kentin ve toplumun kalkınmasında büyük engel oluşturmaktadırlar.
Bu gelişimin gecikmesinin ve doğru uygulanamamasının sebeplerinden biri de bilgi eksikliği. Kent bir çok dinamiği için de barındıran, sosyo-kültürel, politik ve ekonomik olguların etkisinde, kimi parçaları kapalı kimi parçaları açık olan bir sistem. Çözüm üretmekle yükümlü insanları korkutan bir yanı var belki de.. Özellikle de İstanbul söz konusu olunca...
Kent tek başına erişilebilir ya da erişilemez değil, onu tasarlarken eklediklerimiz çıkardıklarımız ve kentin parçası olan tüm donatılar bu tanımın içini dolduruyor. Kullandığınız kaldırımdan oturduğunuz banka, bindiğiniz otobüsten çıktığınız merdivene,kullandığınız çöp kutusundan bakma gereksinimi duyduğunuz tabelaya kadar.

Avrupa Erişilebilir Kent Ödülü, Avrupa Komisyonu temsilcilerinin ve uzmanların da yer aldığı “Avrupa Jürisi” tarafından verilirken ödülleri belli kategorilere ayırıyor. Bunlar;

•Yapılı Çevre ve Kamu Alanları,

• Ulaşım Altyapısı,

• İletişim ve Bilgi Teknolojileri,

• Kamu Servis ve Hizmetleri

olmak üzere gruplandırılmıştır. 2012  Avrupa Erişilebilir Kent ödülüne layık görülen kentler;

•Terrassa (İspanya), Yapılı çevre ve kamu alanları için,
• Ljubljana (SIovenya), Ulaşım Altyapısı için,
• Olomouc (Çek Cumhuriyeti), İletişim ve Bilgi Teknolojileri için,
• Grenoble (Fransa), Kamu servis ve hizmetleri için,

olmuştur. Avrupa Erişilebilir Kent Ödülü hakkında detaylı bilgi için:
http://www.accesscityaward.eu

Ayrıca kent ergonomisi ve herkes için ulaşılabilirlik doğrultusunda kentsel tasarımda gözönüne alınacak hususlar;
•Azınlık gruplar için erişilebilirlik; çocuklar, yaşlılar ve engelliler
•Kent - kentsel dış mekanlar
•Ergonomi
•Erişebilirlik / ulaşılabilirlik
•Fiziksel çevre düzenlemesi ile ilgili yasa ve mevzuatlar
•Engellilerin haklarına ilişkin sözleşme
•Ulaştırma ve ulılabilirlik politikası
•Özürlü ve azınlık gruplar için fiziksel çevre düzenlemeleri ile ilgili yasa ve yönetmelikler
•Erişilebilir mekanlar için tasarım rehberi

kısaca bu şekilde sıralanabilir.

Bu koşulların sağlandığı bir kentte insanlar için sokağa çıkmak, yürümek, bisiklete binmek, gezmek, oturmak-dinlenmek bir sorun olmaktan çıkıp, günlük aktiviteler haline gelebilecek. Sağlıksız ve düzensiz beslenme oranının arttığı günümüzde insanları harekete teşvik edecek kentsel ölçektekibu yöntemler obezite, kalp sağlığı, tansiyon ve şeker hastalığı gibi önemli sorunlara da destekleyici bir reçete olacaktır.
Sokaklarında hareket halinde insan sayısı (kentli, yerli-yabancı turist vs.) artan bir kentin/ülkenin ekonomik anlamda da küçük ölçekli işletmelerden başlayarak kalkınma sağlayacağı öngörülmektedir.

Yeşil ve kent kavramları teoride birbirinden ayrılmasa da uygulama söz konusu olunca eksik bırakılan, öncelik tanınmayan yeşil oluyor günümüz İstanbul’unda ve diğer “büyük”, “gelişmiş” şehirlerde. Parklar, yürüyüş durakları, oyun-oturma-dinlenme-sosyalleşme alanları yeşilsiz düşünemeyeceğimiz alanlar. Bu nedenle eksikliğini en çok hissettiğimiz kamusal alanlar bunlar.
Bir kentin bu alanların da planlamasıyla şekillendikçe ancak erişilebilir hale gelebileceğinde hemfikir olunmadıkça kısa vadeli göz boyayan “çözüm”lerle yaşamaya devam ederiz. Sürdürülemeyen çözümler ilk aşamada ekonomik gözükse de uzun vadede büyük zararlara yapılmış yatırımlardır. 

Öngörmek istemediğimiz ve artık kanıksamaktan vazgeçmemiz gereken sahnelerin hızla ortadan kalktığı kentlerde yaşamak bunu dert edinen edinmeyen herkesin hakkı olmalıdır.

Yazının başında kendinize yöneltmenizi istediğim soruya cevap ararken hangi kriterlerin sağlanması gerektiğini kabaca aktarmaya çalıştım. Her bireyin özgün kriterleri olacağını da hesaba katıyorum ve daha birçok gözden kaçmış sorunun gün yüzüne çıkmasını ve son olarak yaşadığı kentte olup bitenlere duyuları açık, sorgulamayı ve çözüm üretmeyi elden bırakmayan insanların sayısının artması, sağlıklı-güvenli-erişilebilir kentlerde hep birlikte yaşayabilmeyi diliyorum..

ARCHTIVISTS /  Dilara Demiralp